Hayat dediğimiz içinde vakit geçirdiğimiz bir oyundan ibaret. İşin garibi bu oyunda oyuncu da biziz oyunu oynatan da, yani kendi verdiğimiz kararların sonuçlarına katlanıyoruz her zaman… Ve yine her zaman tüm bu olanlara ‘kader, kısmet böyleymiş’ diyerek sorumluluğu üzerimizden atmaya çalışıyoruz.
Ayrılıklar da böyledir işte; bir tarafın oyunu oynatan olarak hisseder bir şeylerin ters gittiğini, diğer tarafın oyuncu olduğundan üstünü örter görmek istemez gerçekleri. Gel zaman git zaman kâh oyuncu oyunu oynatan olur kâh oyunu oynatan oyuncu; fakat eninde sonunda gelir o vakitsiz zaman. Vakitsiz çünkü hiçbir kayıp vakitli değildir, insan hiçbir kayba kendini alıştıramaz, hazırlayamaz.
Bedenen yaşayacak da olsa, bazen her gün görecek de olsan o insanın hayatından bir sıfatı da söküp alarak çıkması vakitsizdir işte. Giden de fark eder bunu kalan da… Fakat ağızlardan birkaç klişe sözden başka bir şey dökülmez iki taraftan da…
Nedeni iki taraf da bilir; ne dersen de hiçbir şey değişmeyecektir…
Belki öyle bir an gelir de iki taraf için de değişir… Bir kez de değişsin be hocam, bir kez yani ne olur bir seferden.
Bu yaşıma kadar henüz değiştiğini görmedim. Umarım bir gün değiştiğine rastlarsınız.