Son günlerde aklıma hep eski Amerika Başkanı Frank D. Roosevelt geliyor. Bence dünyanın her zaman hatırlaması ve iyi tanıması gereken birisidir. Kendisi Amerika’nın 32. Başkanıdır ve 1933 yılından itibaren başkanlığa 4 kez seçilmiştir. 39 yaşında çocuk felci hastalığına yakalanıp bir daha da yürüyememiştir. Amerika’ nın tek engelli başkanıdır. İsminin baş harfleriyle FDR olarak anılır.
1929 krizi devam ederken görevi almıştır. Başa geldiğinde nüfusun %25 i işsiz, 2 milyon kişi ise evsizdi. 1930 lu yılların sonlarına doğru Amerikan Ekonomisi hızlı bir şekilde büyümeye başlamış ve yeni bir dünya savaşı söz konusu olmuştur.
Frank D. Roosevelt savaşın hemen hemen tamamında görevdeydi. Tekerlekli sandalyesi olmadan bir yere gidemiyor ve yalnızca sandalyenin önünde ayağa kalkıp ve konuşma yapabiliyordu. Ailesi kökleri 17. yüzyıla dayanan Amerika’nın zengin bir ailesi idi. 26. dönemde de aynı aileden T. Roosevelt Amerika başkanlık koltuğuna oturmuştur.
Savaşın son günlerinde aniden hastalanmış ve 63 yaşında vefat etmiştir. Belki de Amerika’nın en çok sevilen başkanlarından biri olmuştur.
Bu yazıyı okuyanlar belki bu yazan (ki o ben oluyorum) bu kadar Amerikan tarihini neden anlattı diye düşünmeye başlamışlardır. Bir milletin kendini yönetecekleri doğru seçebilmesi için en önemli koşul iyi eğitim görmesidir. Bu sağlanamazsa güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, ülkenin başına geçebilirler. Oy toplamasını bilmek, devleti iyi yöneteceğiniz anlamına gelmez.
Şimdi sizlere Frank D. Roosevelt ‘in en çok beğendiğim tespitlerinden bir tanesinden bahsedeceğim. Bu tip söylemlerde bu tespitin nasıl yapıldığı kadar kimin yaptığı da önemlidir.
“Bir insanı ahlaken eğitmeden zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.”
Ben bu tarz tespitleri oldukça severim. Hele ki ülkemizde… Her şeyi nalıncı keseri gibi kendine yontan toplumumuzda… Unutmadan ekliyeyim eski devirde nalın imalatında usta tahtayı dizine sıkıştırıp göz kararı keserle yontarmış. Bu nedenle kopan yongalar ustanın kucağına düşermiş. Düşen bu yongalarla da soba yakılırmış. Kendi yorumuyla benim düşündüğümü diyor diyen çoktur. Geçmiş zamanda ki seçimleri hatırlayın, İlk üç sırada seçimi sonlandıran partilerin üçü de aldığı oyları başarı olarak lanse etmiştir.
Bizim çocukluğumuzda yolda bulduğumuz paranın sahibini arardık. Sokakta ekmek parçası görsek hemen üç defa öper ve yüksek bir yere koyardık. Bayramlarda büyüklerin ellerini öperdik…
Amacım kimseye ahlaki eğitim vermek veya ahlakı hatırlatmak değil. Fakat zihni eğitimi amaç edinen bazı kesim ve kişilere bir fikir verebilmek. Tabi bir de insanın genlerinden gelen yapısal ataklık ve saldırganlık da var. Bugüne kadar ki yaşamımda; verilecek bir tabancanın sihrine kapılarak sağcı veya solcu olan insanlar gördüm.
Kendilerine faydalı olabilecekleri düşünülen kişiler bir şekilde bilgisayar tabiriyle önce resetlenirler sonra da yola çıkarılırlar. Zaman içinde de, geçmişte almış olduğu ahlaki eğitimin kuvveti nedeni ile istedikleri verimi vermeyenler elenir.
Eğitilen kişilerin arasında kendileri için başarılı olarak çalışabileceklerine inanılanlar dikkatle takip edilirler.
Aslında o kimseler de zaman zaman çıktıkları bu yoldan memnun olmayabilirler. Ancak pek çok meslekte iş hayatına yön veren iki olgu hayatta hep önlerine çıkar;
- Servet ve Zenginlik
- Şiddet ve Korku
Bir insanın bir işi yapmamasını veya yapmasını sağlamak için ya gözü korkurtulur ya da rüşvet teklif edilir.
Bu sebeple insanlar elemeye tabi tutulurlar. İstenilen formatta göreve hazır olan çok az sayıda adam ortada kalır. Bu insanların da belirli bir süre sonra son kullanımları geçer ve görevlerini kendilerinden sonra geleceklere devrederler.
Bu düzeni yaratanlar kimler?
Eminim ki uzaydan gelenler!
Peki ya bu görevleri yapanlar?
Onları varoluşlarıyla, bir anda geldikleri yerlerle ve iş hayatında şirketleri, siyasi hayatta ise liderlikleri ile görür ve tanıyabilirsiniz.Bazen bu seçilmişler bu görevleri yaparken temel dokuya öyle bir zarar verirler ki; bir zaman gelir ve etrafınız da ne bir dost millet ne de bir seven komşu bulursunuz. Sonra da çeker giderler bazılarının yaptığı ve yapacağı gibi…
Ne gam!