Bazen dalıp düşünüyorum… Ben varsam Dünya’da Dünya da var ama ben yoksam o da yok diye. Kişiye kendisi ne kadar değerli ne kadar önemli bir canlıymış gibi gelir. Onları hayvanlardan ayıran tek şeyin günümüzde pek kullanılıyor olmamasına rağmen (Tabi elinde nükleer silahları bulunduran çobanlar hariç.)… Halbuki insanın varoluşu; bazen karşıdan karşıya geçerken seyir halindeki sürücünün almış olduğu alkol oranına, bazen sokaktan geçen düğün konvoyu magandalarının havaya sıkmış olduğu kurşunun havada yapmış oldugu içinden çıkılamaz kadar zor ve acı olan matematik hesabına, bazen de kısa ve öz tanımlanan fakat özünde kabullenilemez ve affedilemez olan kör bir kurşunun havada yaptığı dans sonucu yorgun düşmesi ve inmek için kendine, bedenini kendinden başka herkese adayan, yüreği bedeninden büyük, gencecik bedenleri bulmasına bağlıyken.
Geçen gün sevdigim birisi, Amerikalı bir stand-up’çının insanlar hakkında söylediği şu sözü söyledi bana; “İnsanlar bir itin üzerindeki pirelerden farksızdır. Günü gelir sirkelenir ben giderim, günü gelir sirkelenir sen gidersin.”
Bunu söylediğinde epey gülmüştüm. Ama o günden beri düşünüyorum, ne kadar kuvvetli bir teşbihti bu.
Düşünün ki gerçekten öyle! Tüm insanlar bir köpeğin üzerinde yaşayan yüzlerce veya milyonlarca bitten ibaret. Gözünüzün önünde canlandırmayı deneyin bir. Köpekler, yaşadıkları ortama da bağlı olarak gün içinde bir kaç defa silkelenirler (baz aldığımız bir sokak köpeği) ve her silkelenişinde üzerinden 3-5 tane bitin düşüşüyle, yok olan canlara nazır yıldızlar kayar. Tabi bu silkelenişlerde her pire sırası geldiğinde mi kendini aşağıya atar… Hiç zannetmiyorum. Burada hakim olan kanun yine malesef hep güçlünün ve acımasızın kazandığı “DOĞA KANUNU”!
Eğer tırnakların ne kadar sivriyse, dişlerini köpeğin etine ne kadar sıkı geçirirsen ve buna paralel olarak ne kadar can yakarsan hayatta kalma olasılığın o kadar yüksek olacaktır. Tabi günün birinde tutanacak değil et, bir tüy tanesinin bile kalmayacağını hesaba katmazsak. Bu örnekte bile ismini duyduğumuz fakat hiç tadamadığımız bir Afrika meyvesi gibi bir şey olduğunu tahmin ettiğimiz adalet ve eşitlik denen şey burada da her seferinde dünyayı teğet geçen bir meteor gibi…
Ama ben hala umutluyum. Günü gelince yeryüzünde adaletin ve eşitligin hakim olacağına ve birgün o meteorun dunyayı 12′den vuracağına ve tüm insanlığa eşit ve adil bir ölüm dağıtacağına…
Peki ya sizin umudunuz nerede?