Sosyal Medya’nın Web 2.0 süreciyle birlikte oluştuğu gerçeğinden yola çıktığımızda Sosyal Medya’dan bahsetmeye başlamadan önce Web 2.0 sürecini doğru bir şekilde tanımlamakta fayda var. Web 2.0, internet kullanıcılarının kolayca kullanabilecekleri online paylaşım araçları ve web sitelerinin ortaya çıktığı süreç için kullanılan bir tabir. Web 2.0 siteleri sayesinde internette pasif durumda bulunan milyonlarca insan aktif duruma gelmeye, Bloglar ve mikro bloglar sayesinde interneti güncel içerikle beslemeye başlamıştı. Web 2.0’ın en pasif insanları bile en azından beğenmek, paylaşmak ve yorumlamak suretiyle içeriklerin çok daha fazla kişiye ulaşmasına yardımcı oluyordu. Web 2.0 sürecinde ortaya çıkan siteler internet kullanıcılarının kolayca kullanabilecekleri web siteleri ve araçları sağlıyor, internet kullanıcılarının paylaşarak yaydıkları içerikler ile sosyal medyayı oluşturuyordu.
İnternet kullanıcılarının Sosyal Medya’ya çok hızlı bir şekilde dahil olması dolayısıyla medya sektörünün devlerine ait web sitelerindeki ziyaretçi sayılarının düşmesinin sebebi ne olabilirdi? Bu sorunun birden çok cevabı olduğunu söyleyebiliriz. İçeriğin birkaç kanaldan değil yüz binlerce farklı yerden gelmesi, insanların içeriğe dilediği zaman ulaşabilmeleri, görüşlerini verdikleri oylar, yazdıkları yorumlarla belirtebilmeleri, katılımcı olabilmeleri, ücret ödememeleri, kendileri gibi düşünen insanlarla tanışa bilme olanağına sahip olmaları… Bu listeyi uzatmamız mümkün. Sosyal Medya’yı oluşturan web 2.0 sitelerindeki yükseliş, medyanın devlerine ait sitelerdeki düşüş anlamına geliyordu. Medya şirketleri ve reklam verenlerin Sosyal Medya’yı geç fark etmesi Youtube ve Facebook gibi internetten doğan Dünya şirketlerinin çok daha kısa sürede hayatımıza girmesine olanak sağladı.
Tehlike mi? Fırsat mı?
Web 2.0 sitelerinin ortaya çıkması ve Sosyal Medya’nın oluşması, internet kullanan herkesin içerik ürettiği, on binlerce kişi tarafından takip edildiği anlamına gelmiyor. Internet, içerik üretebilen, ürettikleri içerikleri doğru bir şekilde paylaşabilenler için kişisel fırsatlar sunmakla beraber, sosyal medya’da yer alan geniş bir kitlenin içerikleri üretmediğini, üretilen içeriklere sadece takip ederek, paylaşarak ve yorumlayarak katıldığını görüyoruz. Internet öncesi hatta Web 2.0 süreci öncesi şirketleri bireylerden ayıran en büyük avantaj, içerik oluşturmak ve bu içerikleri yaymak için bütçelerinin olması idi. Web 2.0, şirketler için yeni rakipler yarattı. Sosyal Medya, içeriklerinden gelir elde eden şirketler için büyük bir tehlike olarak gözükse bile, içerikleri pazarlama stratejileri için kullanan şirketler için yeni fırsatlar anlamına geliyor. Bir örnekle açıklamak gerekirse; Flickr gibi fotoğraf paylaşım siteleri, stok fotoğrafçılığından gelir elde eden büyük şirketler için bir tehlike iken, pazarlama aktiviteleri içerisinde fotoğraf yarışmaları düzenlemek olan şirketler için çok daha fazla kişiye ulaşmak adına büyük fırsatlar sunabiliyor.
Şirketler ve markalar Sosyal Medya’da nasıl var olacak
Kuruluşların soysal medya sürecine geç dahil olmalarının, hatta bir çoğunun henüz sadece izlemekle yetinmesinin farklı sebepleri var. Web 2.0 ile sosyal medya’nın farkının henüz anlaşılmamış olması ve şirketlerin neler yapmaları gerektiğini bilmemeleri bu sebeplerin başında geliyor. Video ve resim ekleme, yazı yazma, paylaşma, mesajlaşma, mobil kullanım fırsatları gibi yüzlerce önemli teknik özellik sosyal medyayı oluşturan web sitelerinin vazgeçilmez gerçekleri olmakla birlikte, Sosyal Medya gerçek gücünü içerikten alıyor. Herkesin kendi ilgi alanına göre içerik bulması, Sosyal Medya zincirinin en güçlü halkası.
Dolayısıyla Sosyal Medya’da insanların nasıl hareket ettiği, nelere ilgi duyduğu şirketler tarafından doğru analiz edildiğinde, pazarlama süreçlerinde ürettikleri içerikler sosyal medya platformlarında daha fazla ilgi çekecektir.
Sosyal Medya’da Klasik içerikler
Aslına bakılırsa “içerik”, özellikle marka olarak tanımlayabileceğimiz şirketlerin hiç de yabancı olmadığı, hatta çok da iyi bildikleri bir konu. Pazarlama ve iletişim stratejileri açısından baktığımızda içerik her sektör için farklı derecelerde önem taşıyabilir. Sağlık, hukuk, finans, eğitim gibi uzmanlık gerektiren konularda bilgi ve verilerin paylaşıldığı basın bültenleri, insanların ilgisini çeken eğlenceli bir reklam filmi, bir şirket tarafından düzenlenmiş fotoğraf yarışmasında dereceye giren fotoğraflar, yemek tarifleri gibi her sektörün kendi hedef kitlesinin ilgilendiği birçok içerik, sosyal medya platformlarında doğru şekilde paylaşıldığında amacına ulaşabilir.
Doğru zamanda doğru içerik
Google internetin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Sosyal medya’daki gelişmeleri Google da yakın takibe alıyor. Google’ın yakın zaman içerisinde Facebook, Twitter gibi birçok sosyal medya platformunu gerçek zamanlı arama özelliği ekliyor olması, sosyal medya sitelerindeki içeriklere Google’dan daha fazla ziyaretçi gideceği anlamına geliyor. Google kullanıcılarının en çok yaptıkları aramaların başında “gündemi aramak” geliyor. Google Arama trendlerine baktığımızda önceleri neredeyse sıfır olan “Domuz Gribi” aramaların 2009 Eylül ayında tavan yaptığını görüyoruz. Gündemi takip etmek ve kuruluşunuz ile ilgili içerikleri internette paylaşmak bu açıdan büyük önem taşıyor. Domuz gribi ile ilgili bilgileri internet ortamında paylaşan hastanelerin ve doktorların sunduğu içeriklerinin sosyal medya’da paylaşılması söz konusu iken, basın bülteni, makale gibi içeriklerini kendi web sitelerinde dahi duyurmayan hastanelerin internette kendilerine yer bulmaları neredeyse imkansız hale geldi.
Sosyal Medya’ya özel içerik oluşturma
Şirketlerin pazarlama ve iletişim süreçlerinde oluşturdukları klasik içerikleri internet ortamında erişebilir hale getirmek suretiyle sosyal medya’da var olmak için doğru bir başlangıç yapabilmeleri mümkün olmakla birlikte, daha fazla kişiye ulaşmak için sosyal medya platformlarına uygun özel stratejiler ve projeler üretmek başarı şansını daha fazla arttıracaktır. Sosyal medyada ilgi gören markaların ortak özelliklerinden biri de içeriklerin kullanıcılar tarafından oluşturulmasına olanak sağlamaları. İnsanlar kendi videolarını, kendi resimlerini ve kendi yazılarını ekleyebildikleri, kısacası kendinden bir şeyler sunabildikleri marka esaslı sosyal medya platformlarına daha fazla ilgi duyuyorlar. Başlangıçta da bahsettiğim gibi Web 2.0 özellikle bireyler yönelik bir fırsat oluşturduğu için Sosyal Medya olgusu oluşmuş durumda. Markalar tarafından özel olarak geliştirilecek sosyal medya projelerinde içeriklerin kullanıcılar tarafından oluşturulmasını sağlamak ve katılımı olabildiğince arttırmak başarılı sonuçları beraberinde getirecektir.
İçerik şart, ama yeterli değil
Internet’in, Web 2.0’ın ve Sosyal Medya’nın gelişimine baktığımızda insanların edindiği temel faydanın içerik olduğunu görüyoruz. Teknoloji ve yazılımın sunduğu sonuçların her geçen gün daha iyiye gitmesi, web tabanlı içeriğin artmasına yol açacak. İçeriğin artması ile birlikte bilgi çöplüğü oluşma riski her geçen gün artıyor. Her ne kadar arama motorları bizlere en doğru içeriği sunmak için algoritmalarında ciddi çalışmalar yapsa da, insanların başkaları tarafında verilen tavsiyelere çok daha fazla itibar ettikleri bir gerçek. Sosyal medya’da içeriklerin paylaşımı bir anlamda tavsiye edilmesi anlamına geliyor. Şirketler açısından baktığımızda internette ve sosyal medya’da hedef kitlelerine ulaşabildikleri doğru içerikleri paylaşmaları kaçınılmaz hale geldi. Bundan on sene önce internette doğru bir içeriği yayınlıyor olmak başarı için yeterli bir strateji olabilirdi. Ancak günümüzde “internette içerik” dediğimizde hiçbir bütçesi olmayan, internete erişebilen herhangi bir internet kullanıcısı, devasa bütçeleri olan köklü şirketlere ve markalara meydan okuyabiliyor.
Şirketlerin internet stratejilerini tanımlarken “mecburiyet” yerine “fırsat” kelimesini kullanmaları gerekiyor. Sosyal medya açısından baktığımızda; Nasıl ve kimin tarafından oluşturulan bir içerik? sorusuna doğru cevap verecek markaları 2010 yılında büyük fırsatlar bekliyor.