Öğretilmiştir bize yarım kalan her şeyin eksik, eksik olan her şeyin ise kötü olduğu. Belki bu yüzden belki de içimizden gelen nedenlerden yarım kalmak ve yarım bırakmak huzursuz eder, can yakar, canından can koparır. Bazen insan kendi kendine bile itiraf edemez yarım kalan şeyleri belki de en önemlisi olan yarım kalmış hisleri.
En zoru kabullenmektir, kabullenmek en güzel vedadır çünkü. Kabullenemeyişlerin ardından kurtulmaya, gün yüzüne çıkmaya çalıştıkça bir bataklık misali dibe çeker battıkça daha da en güçsüz halindeyken bile gücünden güç alır. Artık dayanamadığını düşünen insan kendi içine kaçar kendi içine saklanır ben de böyle yaptım. Belki ben yapmadım buna zorlandım seçme şansı verilmedi belki de bana. Bunu bana kim yaptı ya da kim yaptırdı kim ki bunun sorumlusu kimi suçlamalıyım onu bile bilmiyorum.
Eskiden derdik zaman her derde devadır her yaraya merhemdir diye şimdilerde oda yarama tuz gönlüme köz oldu. En baştan başlamak ne mümkün mü hayata? Yâda eskiyen bir şeye yeniden başlayabilmek mümkün mü? Bir söz vardır ‘ Bazı insanlar yazar, bazı insanlar yaşar’ diye. Ya yazmak isteyip yazamadıklarımız ya da istemediğimiz halde yazılanlar. İşte bazı duygular bazı acılar bazı sızılar tarifsizdir kelimeler ile anlatmayı bırak bahsedemezsin bile. Karşılıksız olan her şey bu hissi uyandırır.
İşte en tarifsiz durum belki de her şeyin bittiğini kabullendiğin andır. İşte o anı ne anlatabilir ne tarif edebilirsin sadece yaşarsın. Yaşamımız gördüklerimizden veya bilip duyduklarımızdan ibaret ama gözlerimiz kulaklarımız ve hatta bilincimiz bile oyunlar oynar bize. Gözümüz, kulağımız her bir hücremiz her bir dokumuz oyun oynarlar. Topyekûn kandırır duyularımız. Sonrası ise klasiktir; işte romanlar, yazılmış hikâyeler ya da yarım kalmış günlükler…