Bir timsahın gözlerinin arasındaki mesafe, ayaklarının büyüklüğüne eşittir.
Kirpiler suda batmaz.
Sadece dişi kanaryalar ötebilir.
Bazen kendimle övünüyorum.
Bu kadar çok bilgiyi bildiğim için.
Ne de olsa bunlar gibi bilgiler insanın kültür seviyesinin bir göstergesi…
Bazen de düşünüyorum, bunları bilsem ne olacak bilmesem ne olacak…
Timsahla göz göze gelirsem ve ayak ölçüsünü doğru tahmin edersem boyum mu uzayacak?
Herhalde suya düşen bir kirpi görünce de boğulmasın diye arkasından suya atlayacak halimde yok…
Öten bir kanarya görünce de; kanaryaya seni gidi seni dişi kanarya, seni gidi seni diyebilme potansiyelim de yok…
Ancak ülke insanının yapısı ve kalitesine de bakınca içim sıkılıyor.
İnsanların birikimleri ve kültür seviyelerinin önemsenmediği, aynı düşünce yapısındaki kelle sayısının fazla olmasının bir üstünlük olarak algılandığı bir dönemdeyiz.
Böyle düşünmeye başlayınca umutsuzluğa düşüyorum.
Fransız filozof ve yazar olan Simone Lucie-Ernestine-Marie-Bertrand de Beauvoir’ in (1908 – 1986 tarihleri arasında yaşamış) mükemmel bir tespiti var. Fransız filozof;
“Yıllar bütün omuzlara aynı ağırlıkla çökmez.” diye bir söz söylemiş.
Etrafa baktığımda geleceğin benim omzuma çöktüğü gibi çökmediği bir sürü insan gözlemliyorum.
Hepsi de takılmışlar bir kafanın ardına…
Ancak akıldan hiçbir zaman çıkarılmaması gereken bir söz daha mevcut;
“Nerede hep bir ağızdan türkü söylenirse,orada metin anlamsızdır.”
Bu söze gülmemek için kendimi zor tutuyorum.
Çünkü aklıma çok iyi bildiğim başka bir söz geliyor.
“Ağlayana çare var da gülene çare kalmadı.”